21 Haziran 2010 Pazartesi

Bir kadının gözyaşı..

Munzur bir gülüşle sarıldı geleceğe, neden ki! Kimdi ki?!


Sofie gibi bir not mu bulmuştu postada, "sen kimsin" diyen.!


Yoksa yaşadığı zaman mı yanlıştı? Var olduğunu sandığı an, aslında var olmadığını anlamasından ibaret miydi... 
Acaba bir hayal kırıklığı mıydı yaşanan! Yaşattırılan...


Mağrur bir kadının gözlerinden süzülen yaşlara sebep...


Göz göze geldik bir an, gülümsedim. Gülümsedi araladı bir saniyeliğine sır perdesini bakışlarına gizlenen. Biraz donuk, hüzünlü ama samimi.. Suçlu hisseder gibi..


Arkasını döndü ve gitti....






5 nisan 2006 ,


ankaradan dönüş, otogarda cafeteryada otururken ele geçene ilk kağıda yapılan karalama..
O kadın otogardaki yolculardan biri, ben gibi

19 Haziran 2010 Cumartesi

Kısa bir hikaye denemesi

Elinde bir kadeh şarapla verandada dolaşıyordu. Verandanın gül kurusu mermerden ve beyaz mermerden döşenmiş dekorasyonun incelerken adımlarını dalgın dalgın attığının farkına varmadı. Hava çok sıcaktı, gündüz daha da dayanılmaz oluyordu. Gece bu saatlerde bu esinti ve bir kadeh şarabın tadını hiç bir şeye değişmeyeceğini düşünerek, verandadaki yasemin çiçeğinin yanındaki salıncağa oturdu. Ahşap sıradan bir salıncaktı, yeşil döşemesi ile oldukça sade bir görüntüsü vardı. Başını kaldırdı, beyaz yaseminler ve kokusu etrafını sarıyordu. Şehire oldukça uzaktı yaşadığı yer bu nedenle yıldızlara öyle yakındı ki, ay hilalden biraz büyük çeperi ile göz kırpar gibiydi... Bulutlar az da olsa farklı şekilleri ile ayın ve yıldızların etrafından geçerlerken şahane bir atmosfer oluşturuyordu.

Derin bir nefes aldı.. "Hayatı seviyorum" diye düşündü.

O sırada içeriden gelen telefon sesi ile ürktü, aniden ayağa kalkması ile elindeki bardak yere düştü ve kırıldı.. İçindeki şarap üzerine sıçramış ve arkadaşı ile gideceği partide giyecek olduğu kıyafetin kirlenmesine sebep olmuştu..
Sinir bozucu bir durumdu, bu kıyafet için günler öncesinden bir çok program, terzi işleri mağaza ziyaretleri yapmıştı, sıradan bir kıyafetle nasıl gidecekti..

İçeri girdi ve telefonu açtı, telefondaki annesiydi, sesi kötü geliyordu. Meraklanmış ve korkmuştu. Telefonu kapattığında annesini görmesi gerektiğini düşündü. Arkadaşını aradı ve programını erteledi.

Acelece, odasına çıktı, dolabını açtı ve hızla saçlarını topladı. Jean ve bir gömlek giydi, boynuna bir fluar bağlayıp, yola çıktı. Yolda annesini aradı, "geliyorum annecim yola çıktım ilk uçakla yanındayım, merak etme, üzülme sakin ol!!!"

Hayat Bir Sahne 1

Hayat bir sahne derler, her zaman.

Bizler de oyuncular mışız? Kendi oyunumuzu oynar keyf sürer mişiz, kendi kendimize eğlenir güler ağlarmışız.

Bunları da başrolünü oynadığımız sahnenin ardında yaparken her pasif karakter de aslında bir baş rol oyuncusu imiş.

Sıkıcı bir filmde baş rol oynamak gibisi var mı ya.. Şahane olurdu diyen var mı?

Tercih hakkımız olsa, bol atraksiyonlu bir filimde başrol oynamak isteriz.

----

Bu gün bir filim izledim, aslında yeni bir şey değil ben hergün film izlerim :) Televizyonsuz hayatı konforuna sahibim. Teknolojinin en büyük sevgilisi ve bağımlısı haline geldiğimiz pc sayesinde.. Dünyadan kopmadan, ama zevk ve eğlencemiz doğrultusunda her pencereye açılabilen pc..

Herneyse..

Filmde ninjalar ve intikamı anlatılıyordu, acayip kanlı bir filmdi. Ama kurgusal olarak komedi gibi gelmediğini söyleyemeyeceğim.
Bu arada filmi merak eden varsa, burdan sonrasını okumasın, zira filmlerin konusunu deşifre etmekte üstüme yoktur :))
Film izlerken eleştiri yazsam eleştirmen olurdum herhalde :) Tabi kendi başrol oyuncum olduğum filmde ben bir eleştirmenim.. Sıkıcı bir film gibi gelmesin oldukça keyifli bir film benimki.
Ninjalı filme geleyim, adamlar öyle zor koşullarda öyle çok çalışıp acıya dayanmışlar ki, artık kendi kendilerini iyileştirmeye başlamışlar. Ikınıp sıkılıp bakıyorsun, kılıç yarası kapanmış..
Kılıcı bir savuruyor, batırdığı yerden kan akmıyor resmen fışkırıyor. Aslında bunu izlerken şu geldi aklıma bir ninjanın kanını bağışlasan, 5 ünite kan çıkar kansızlık sorunu kalmaz :D Kansızlara destek ünite bağla, ohh süper..
Kılıç çarptığı yerden hortum gibi kan akar mı?.. Komikti.
Katil ninjalar bir kızın peşinden gider, olağanüstü yetenekli bu katil ninjalardan ayrılan diğer ninja kızı kurtarır, işte işin şaka kısmı burada başlıyor. Hedef kız. Lakin, kızın olduğu yerde bir sürü asker korurken, ninjalar askerlere saldırıyor hepsi kan fıskıyeleri altında dolanırken, kız ordan sağ çıkıyor e bağlanmış iyi kalpli katil ninjayı kurtarıyor..

Gerçekten sinir bozucu amaçsız ve kötü efektli bir filmdi.

---

Sonra düşündüm ben nasıl bir filmde oynamalıyım....

17 Haziran 2010 Perşembe

Kararsız bir geçiş dönemi karalaması

Önceden yazmak için acaba ne yazsam diye masanın karşısına oturup saatlerce yazı yazdığım dönemleir hatırlattı ekranın karşısına geçip ne yazsam ama bir şeyler yazmalıyım dediğim şu an..

Nasıl bir tezata düştüm kendimle.. İlginç bir durum :)

Aslında yazı yazmak benim için gerçekten önemli, rahatlamamı sağlıyor ve mutlu ediyor beni, yemek yemek su içmek gibi.. Tabi mümkünse kalem kullanmadan, zira yazım çok kötüdür benim.

Neden bilmem düzeltmek için teknik resim derslerinde yaptığım ekstra çabaların bile işe yaramaması oldukça garip aslında. Yazmayı sevip yazının kötü olması gerçekten ironik.. Ama bu konuda teknoloji çok süper bir şey, istediğin yazı stilinde yazabiliyorsun, sadece klavyenin tuşlarına basarak, ne kadar hoş, istediğin kişinin karakterine bürünüp onun yazısını çalabiliyorsun.

Verdana nın el yazısını çalabilirim mesela,
gerçi o gönüllü olarak benim kullanmam için el yazısını satmış. Bu da aslında ilginç, el yazısı bile satılıyor bu zamanda..
Gerçi ne satılmıyor ki artık, piyasamız öyle geniş ki, el yazımız, kullandığımız bardaklar, neredeyse yabana gitmesin diye bebek bezlerini bile satacağız tabi buna da bir sektör yaratmak lazım önce.. Hmm ne olabilir, doğal gübre.. hemde insan gübresi :) Süt bebek bezi gübresi, ek gıda gübresi :D Yaratıcılıkta sınır tanımayan bir milletiz ne de olsa...

Geçenlerde ev arıyordum kiralık, yanlışlıkla bir siteye girmişim, ilginç kısmı burda başlıyor, satılık ilanlarını görmeniz lazım, şaşırtıcı ve bir o kadar da ürpertici..
Bir kadın 2500 tl ye bebeğini satıyor. Bir adam evdeki pencere kanadını satıyor, bir çocuk kullanmadığı oyuncağı satıyor..

Nereye gidiyoruz dünyam.. Bunun Sonu ne?

İlginizi çekebilecek diğer yazılarım...^^

Related Posts with Thumbnails